3 Kasım 2012 Cumartesi

Nezih


Mevsim normallerinin üzerinde bir ilkbahar sabahıydı evden çıktığımda. Apartman kapısından çıkarken fark ettim kızımı öpmediğimi, her sabah çıkarken öperdim. Duraksadım, devam ettim.

Köprüdeki trafik de sıkışıklık normallerinin altındaydı, çabuk geçtim karşıya. Arabayı park edip şirkete girdim. Herkes beni bekliyordu. Oysa erken gelmiştim her zamanki gibi, askerlikten kalma alışkanlık. “Hadi hadi çıkıyoruz” dediler. Canım da nasıl çay çekmişti o sabah ki hayatta içmem.

Minibüse doluşup Sirkeci’ye geldik. Arabalı vapur iskelesinde bekliyordu tekne. Hafiften bir gündoğusu esiyor, yine de tekne heyecanlı, yerinde duramıyor. Dalganın her vuruşunda halatlar geriliyor kopacak gibi. İç gıcıklayan bir gerilme sesi, sonra boşluyor yine kendiliğinden.

Tekneye binip halatları çözdük. Havada bir şey yoktu. Sarayburnu açıklarına gelirken kıyafetleri giymiş bekliyorduk, paletsiz. Dalacağımız mevki tam olarak belli olunca paletleri giyip tüpleri sırtladık. Önden ben atladım. Arkadan geleni göremedim ama atlarken sesini duydum. Sarayburnu da olsa 3-4 metreden sonra görüş mesafesi kaybolmuştu, pislikten, çamurdan.

Dalmaya başladık yavaş yavaş. Göz gözü görmüyordu. Yıllardır dalarım, ilk kez ürperdim, dönmek istedim o an. Dönemedim. Bir şey çekmeye başladı beni aşağı doğru. Ellerimle ayaklarımı yokladım, takılan bir şey yoktu. Hızla iniyordum. Deniz dibindeki çamura saplanmam taş çatlasın bir dakika içinde gerçekleşti. Kaldım öylece, çıkmak istedim çıkamadım. Çok çırpındım, çırpındıkça daha fena saplandım.

20 dakika geçmiş olmalı ki tüpteki oksijen bitti ilk önce. Bilincim yerindeydi hâlâ. Zorla kafamdakileri çıkarabildim. Almaya çalıştığım son nefesi de tutamadım, yorulmuştum. Su yutmaya başladım hızla. Vücuduma hızla su giriyordu. Ölmem takribi 6-7 dakikayı buldu.

Günler içinde dalgıç kıyafetlerim çürüdü. Pislik nedeniyle herhangi bir deniz canlısına rastlamadım hiç. En korktuğum şeydi balıkların yavaş yavaş beni kemirmesi, korktuğum olmadı. Çıplaktım ama artık, üşümeye başladım günler içinde.

Onuncu güne doğru vücudumda da erime, çürüme, yok olma belirtileri başladı. Küçük küçük parçaların kopup gidişini seyrettim.

Bir kızımı öpmediğim bir de çay içmediğim için pişman oldum o an. Sonrasını hatırlamadığıma göre bedenim bin bir parçaya ayrılıp saplandığı yerden kurtulmuş olmalı. Belki ayaklarım da balçığın içinde çürümüştür. Belki midyeler, belki çinekoplara yem oldum, gerçekten gerisini hatırlamıyorum.

Bazen düşünüyorum da güzel bir hayat sürdüm gerçekten, ölmek istediğim yerde de öldüm. Ölümüm erken oldu geride kalanlar için, kabul. Ama ben kıvamında bıraktığıma inanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder